Akademik Etiğe Giriş : Bilimi Kuralları ile Yapmak
Okumaktan murat ne
Kişi Hak'kı bilmektir
Çün okudun, bilmezsin
Ha bir kuru emektir
Yunus Emre (13-14. Yy)
Okuması bitmeyen kitap: Kainat kitabı
“Hikmet” , farklı anlamları olan bir kelimedir ve bu anlamlardan biri de “Hak ve hakikate uygun kısa ve anlamlı söz” demektir. Az söz ile çok anlamı ifade etmek; yoğun deneyimi, yaşanmışlığı, özümsemeyi ve maksat sahibi olmayı gerektirir. “Okumak”, tahsil etmek, öğrenmek, anlam çıkarmak, söylenmemiş derin manaları ortaya çıkarmak, anlatmak, ortaya dökmek gibi çok farklı mânâları olan bir sözdür.
“Bilim yapmak” da bir anlamda bir “okumak”tır. Ama, bilim sadece kitap okumak değildir. Bilim insanları, ilgili alanda öncekilerin araştırma, düşünce ve yorumlarını kapsayan literatürü okudukları gibi, kainatı da bir kitap olarak okurlar. Araştırma sorusunu bizzat “doğa”ya sormak ve “doğa”nın verdiği cevabı yorumlamak suretiyle bilgi kütüphanesini genişletirler, ona eklemeler yaparlar. “Kainat kitabı”nı okumak, doğa bilimleri için geçerli olduğu kadar sosyal bilimler için de geçerlidir. Sosyal bilimler de deney, gözlem, inceleme ve veri toplam yöntemleriyle doğa bilimleri gibi bilimsel metotları kullanarak toplumun farklı yönlerini inceleyip anlamaya çalışır.
Yunus’un “Okumaktan murat ne?/Kişi Hak’kı bilmektir” sözünü “bilim” için açalım. Burada ihmalkârlık yapmadan Hak kelimesinin bütün manalarını göz önüne almak gerekir. Hak kelimesi, doğru; gerçek; hukukun ve geleneğin bir kimseye sağladığı pay, hisse; sorumluluk yüklenerek yapılan bir işin karşılığı; ancak iyi bir insan olmakla ödenebilecek büyük emek (anne-baba hakkı), ilh… anlamlar taşıyan bir kelimedir. Bu durumda Yunus’un okumaktan murat olarak tanımladığı “Hakkı bilmek”, doğruyu ve gerçeği anlamaya çalışmak, bunun için yorulmaktır. Yaptığı işi tam ve eksiksiz yapmaktır. Bildiklerinin “hakkını vermek” ve “hakkı teslim etmek”tir. Bilimi özümsemiş hakiki bilim insanları için bilim bir hayat biçimidir, bitmeyen bir uğraşıdır ve onlar bilimin usanmaz öğrencileridir.
Bitmeyen yolculuk: Kendini bilmek- Kendini tanımak
Bazı ahlak yorumcularına göre ahlakın birinci ilkesi "kendini bilmek"/ "kendini tanımak"tır. Bu yorumcuların kuramsal yaklaşımına göre insan kendini tanıdıkça varlıklar içinde konumunu ve varlığının değerini daha iyi kavrayabilir; değerini düşürmemek için kararlarını verirken daha derin düşünebilir ve daha doğru ahlaki eylemleri seçebilir.
Wikipedia’da, Apollon tapınağındaki bilgelik sözlerinden biri olduğu ifade edilen "Kendini bil" özdeyişi, insanın sınırlarını bilmesi, evrendeki varlıklar arasındaki konumunu bilmesi, yeteneklerinin farkında olması, ölümlü olduğunu unutmaması vb. çok değişik anlamlara gelmektedir. https://en.wikipedia.org/wiki/Know_thyself
“Kendini bil”, hikmete mebni bir söz olarak Türkçemizde de ağırlığı olan bir sözdür. Türkçe’de saygınlığını, değerini sarsacak, ölçüyü aşacak davranışlarda bulunan kimseler“ kendini bilmez” olarak tanımlanır.
Bu bağlamda, 13-14. yüzyıl Anadolu Türkçesi şiirinin öncüsü kabul edilen Yunus Êmre’nin bir şiirinde “kendini bilmek” en veciz ifadesini bulur:
“İlim, ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır
“Okumaktan murat ne
Kişi Hak'kı bilmektir
Çün okudun, bilmezsin
Ha bir kuru emektir. “
Türkçe tasavvuf şiirleriyle tanınan Niyazi Mısri’de (1618-1694) ise “kendini bilmek” daha başka bir biçimde veciz bir söylemle ifade edilir:
“Nadânı terk itmeden, yârânı arzularsın
Hayvânı sen geçmeden insânı arzularsın
Men ‘arefe nefsehu kad arefe rabbehu
Nefsini sen bilmeden Sübhân'ı arzularsın”
Türk Divan Edebiyatının en ünlü şairlerinden biri olan Şeyh Galib'in (1757-1799) meşhur beytinde ise
“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen/
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen…
Kendine iyi bak ve iyi tanı ki, sen âlemin özüsün / Kâinatın gözbebeği olan insanoğlusun…” denir.
Kendini bilmek, okumak ve öğrenmenin ötesinde insanın kendi iç dünyasını, kendi değerlerini, hedeflerini, zayıf ve güçlü yönlerini anlamaya çalışmasıdır. Bilginin hudutsuzluğu, bildiklerimizin ise denizde bir damla misali olması yanında, bildiklerimizin bir kısmının yanlılık, yanlışlık, eksiklik içerebileceğinin de farkında olmaktır. Ünlü İngiliz şairi Eliot'un (1888-1965) hayatın anlamını ifade ettiği özdeyişindeki gibi malumatın içinde bilgiyi, bilginin içinde bilgeliği ve yaşantının içinde hayatı aramaktır:
“Yaşantının içinde kaybettiğimiz hayat nerede? Bilginin içinde kaybettiğimiz bilgelik nerede? Malumatın içinde kaybettiğimiz bilgi nerede?”
Sonuçta, kendini bilmek, kişisel gelişim ve ahlaki değerlerle birleşik, bilgiyi göz ardı etmeden insanın bütünsel ve sonsuz bilgi ve anlam arayışıdır.
İnsan: Âlem-i sâgir (Mikrokozmos)
İnsanın kendisini tanıma yolculuğu hiçbir devirde sonlanmadığı gibi bundan sonra da sonlanacakmış gibi görünmemektedir. Yine de onu diğer varlıklardan ayıran, farklı, seçkin duruma getiren “mümeyyiz” vasıfları belli başlıklar altında toplamak mümkündür.
İnsan düşünen bir varlıktır. O, kavramlar, olaylar, olgular arasındaki ilişkileri bir idrak melekesi olan “akıl”la anlamaya ve izah etmeye çalışır. Özel bir yeteneği olan “zeka”sı ile de problem çözebilir, yeni durumlara intibak sağlar, benzerlik ve farklılıkları ayırt eder. İnsan somut olgular üzerinde düşünür, zaman içinde soyut kavramlar geliştirir, semboller oluşturur, sembolleri kullanarak ve mantık yürüterek soyut fikirleri üzerinde muhakemeler yapar.
Düşünme eylemi, karmaşık bir eylemdir. İnsan, karmaşık dil sistemlerini kullanarak düşüncelerini ifade eder. O, dili, düşüncesini nesillere aktarmak için kullanır. İnsanın düşünce ve anlam oluşturma yeteneğinin temelinde dil vardır. Dil olmadan, düşünce ve anlam oluşturmak zorlaşır ve imkânsız hale gelir. Bundan dolayı, ünlü filozof Wittgeintein’in (1889-1951) ünlü sözünde ifade ettiği üzere çoğu durumda dilimizin sınırları, aynı zamanda dünyamızın da sınırlarıdır.
Diğer yandan insan, bilim ve felsefe gibi evreni ve kendini “anlama” ve “anlamlandırma”ya yönelik iki önemli disiplin alanı geliştirmiştir. Bilim ile olgusal dünyayı; Felsefe ile doğru, önyargısız ve mümkün olduğunca çelişkisiz veya çelişkilerinin farkında olarak karşısındakine saygı duyarak ilkeli düşünme ve bilgi üretme yollarını ortaya koyar.
İnsan, alet yapan bir varlıktır. Doğal gücü ve yetenekleri ile başaramadığı işleri aklıyla geliştirdiği alet ve yöntemlerle başarabilir. Aileden cemiyete, millete ve topyekûn insanlık ailesine doğru genişleyen sosyal yapılar, kurumlar oluşturur. Sosyal bütünlüğü koruyacak ahlaki değerler, etik kurallar, hukuki kurumlar ortaya koyar. “Devlet” üst çatısı altında bireylerin, can ve mal güvenliğini sağlayacak, adaleti tesis edecek, düşünce, inanç ve teşebbüs özgürlüğünü gerçekleştirecek, sosyal ve ekonomik yönden insanlara güvence ve refah sağlayacak kurumsal yapılar oluşturur.
İnsanın, akıl ve düşüncesi ile gerçekleştirdiği başarımları onu diğer bütün varlıkların merkezine oturtmaya yetebilir. Ancak duygusal boyutu ihmal ettiğimizde insanın tanımı eksik kalır. İnsanın duygusal boyutu da rasyonel boyutu kadar önemlidir. İnsan inanan/inkâr eden, aşık olan/nefret eden, itaat eden/isyan eden; ağlayan/sevinen, affeden/cezalandıran ve benzeri zıt duygulara sahip olan dramatik bir varlıktır. Duyguları tekdüze değildir inişli çıkışlı bir duygular yumağına sahiptir. Belirli uyarıcılar karşısında ortaya çıkan mutluluk, üzüntü, korku, öfke, şaşkınlık gibi his ve duyguları; sevgi, bağlılık, vefa hisleri; onur, gurur, özgüven yanında, pişmanlık ve utanma duygusu gibi çok karmaşık duygulara sahiptir. Benzer şekilde saygı ve hoşgörü; ümit, özlem; hayal kırıklığı, hüsran; empati yeteneği ilh. gibi özellikler de insana duygusal anlamda ayrı bir iç zenginliği ve manevi bir boyut kazandırır.
İnsan, edebiyat ve sanatı duygusal deneyimleri ile gerçekleştirir. Edebiyat ve sanat, insanın anlam arayışında çok güçlü semboller ve ifade kalıpları oluşturur. Hayatı, olumlu, anlamlı ve sevgi dolu yaşanması ve zenginliği bakımdan edebiyatın ve sanatın rolü ise son derece önemlidir.
Peki, bilgeliğin büyük öğüdü “kendini bil” emri dikkate alındığında insan, iki bin yıl önceye göre ne kadar mesafe kat etti? Bu soruya bilim perspektifinden müspet cevap verebiliriz. Fizik, kimya, biyoloji, matematik, yer bilimleri, uzay ve astronomi bilimlerindeki keşif ve ilerlemeler, insanın kendisine, yerküreye ve evrene bakışını değiştirmiştir. Yine, İnsan biyolojisi, fizyolojisi, metabolizması, biyokimyasal süreçler, beyin, göz, kalp, gibi organların çalışması, birbirleri ile ilişkileri ve benzeri bilimsel konular söz konusu olduğunda değil iki bin yıl önceye göre iki yüzyıl önceye göre bile onlarca kat mesafe kazanılmıştır.
Peki, “kendini bil“ sorusuna insanın manevi yönden gelişimi zaviyesinden bakacak olursak iki bin yıl içinde aynı başarıyı gösterebildik mi?
Bu sorunun cevabı olarak, en azından iki bin yıl önceki yerde değiliz diyebiliriz. Bugün, evrensel insan hakları, kadın-erkek eşitliği, özgürlük, demokrasi, adalet, hukuk, sosyal devlet, herkese eğitim hakkı, din, vicdan ve ifade özgürlüğü, evrensel etik değerleri konuşuyor ve tartışıyor olmamız önemlidir. Bunları hayata geçirmek için çok sayıda kurum ve kurumsal yapılar oluşturulması da önemsenecek bir husustur. Bazı ülkelerin milli gelirlerinden ayırdıkları önemli bütçelerle insanlarına çok iyi eğitim imkanları sağlamaları ve belirli düzeyde de olsa yurttaşlık ahlakı bağlamında ödevlerini yerine getiren birbirine güven ve saygı duyan toplumlar oluşturmaları da takdir edilecek bir husustur. Fakat, 8 milyar insanlık ailesi söz konusu olduğunda, demokrasi, özgürlük, hukuk, adil paylaşım, kadın-erkek eşitliği ve etik değerler gibi insanlık ülkülerinin küresel boyutta gerçekleştiğini söyleyebilir miyiz? Bu ülkülerin yüzlerce ve belki de de binlerce yıl sonra bile gerçekleşebileceğini kim iddia edebilir?
Akademi: Kendini tanımanın ve gerçekleştirmenin mekânı
Bütün dünyada, Üniversiteye girerken öğrencilerin üniversite eğitiminden beklentileri birbirine benzerdir. Bu beklentilerin başlıcaları:
Arzu ettikleri alan veya meslek dalında uzmanlık, bilgi, beceri donanımı kazanmak;
Üniversiteden aldığı diploma ve sertifikalar ile iyi bir kariyer kazanmak;
Eleştirel okuma ve düşünme becerileri kazanmak;
Farklı memleket, dil, din ve kültürlerden gelen insanlarla tanışarak kendini kişisel olarak geliştirmek;
Üniversitenin sağladığı kültür, sağlık, spor, sanat ve sosyal imkanlarla kişisel ilgi ve tutkularını gerçekleştirmek;
Sınıf dışı ortamlarda (proje, teknokent, üniversitenin çeşitli çalışma ofisleri, öğrenci kulüpleri, stajlar vb.) işbirlikçi çalışma ve öğrenme imkanları elde etmek;
Kendi seçimlerini yapmanın, kendi kararlarını vermenin heyecanını ve mutluluğunu yaşamak,
Ailesine, yaşadığı topluma ve topyekûn insanlığa karşı toplumsal ve çevresel sorumluğunun farkına varmak, ilh...
Ancak, bütün bunların yanında öğrencilerin bütünü tarafından dile getirilmese de öğrencilerin önemli bir kesiminin bir beklentisi daha vardır: Bir akademisyen nasıl bir insandır? Zekası, genel kültürü, giyimi, kuşamı, kullandığı dil, dersini anlatırken düşünme ve düşündürme kabiliyeti; en saçma sorular karşısında bile takındığı ağır ve üsluplu tutum, vb… Bu bir üst beklentidir ama, akademi ortamı öğrencilerin bu önemli beklentisini de karşılamalıdır.
Etik: İnsanlığın Ortak Ülküsü
Etik, insanlığın ortak ülküsüdür. Felsefenin bir şubesi olarak etik; ahlakın “iyi-kötü”, “doğru-yanlış”, “adalet-suç” “erdem-erdemsizlik”, “ölçülülük-ölçüsüzlük”, “mutluluk-mutsuzluk”, “yarar-zarar” ve benzeri kavramlarını evrensel düzeydeki pratiklerden yola çıkarak nedenleri ile ele alıp inceleyen bir disiplindir. Etik, “Birey olarak nasıl davranmalıyım?”, “toplum olarak nasıl yaşamalıyız?” sorularına cevap olmak üzere değerler oluşturur. Kişinin kendi ahlaki kararlarını vermesinde yol gösterici bir rehberdir.
Bilim, bilmek için ve merak duygusuyla “şeylerin nasıl ve niçin öyle şeyler olduğunu” anlamak için yapılan bir insan etkinliğidir. Orta çağın büyük bilim insanı Biruni’nin (973-1048) söylediği gibi, insanı diğer varlıklardan ayıran temel fark bilgidir. Bilgi yalnızca insan tarafından ve bilgi aşkıyla üretilir. Bilginin verdiği mutluluk diğer kazanımlardan elden edilen mutluluklara benzemez. Bizatihi onun kazanılması mutluluk vericidir ve bilgi olmaksızın, ne yararlı bir şey yapılabilir, ne de bir zarardan kaçınılabilir.
Bugünkü dünya şartlarında bilgi üretmeyen, bilim ve teknolojiye katkı yapmayan, bilim ve teknolojinin sadece tüketicisi ve kullanıcısı olan toplumların dünyanın bugünü ve geleceğinde söz sahibi olması mümkün olmadığı gibi onurlu bir toplum olarak varlığını sürdürmesi de adeta imkansızdır. Dolayısıyla, bilimi önemsemek, kendi geleceğimizi önemsemektir.
Akademik etik, eğitim faaliyetleri başta olmak üzere, bilimsel araştırma, yazım ve yayın faaliyetlerinin en üst standartlarda gerçekleşmesi için uyulması gereken ilke ve kuralları açıklayan bir kavramdır. Bu yönüyle bilim ve etik, et ve kemik gibi kaynaşıklık-bütünlük gösterir. Etik açıdan sorun içeren her araştırma bilimsel açıdan da sorunludur. İyi bir akademisyen olmanın temel şartı önce iyi bir insan olmaktır. Dürüstlük, adalet, cesaret, dikkat, özen ve titizlik, açıklık, güvenilirlik, karşılıklı saygı, verimlilik, bilgiyi paylaşmak, özgürlük, mesleğinde yetkinlik, yasallık, toplumsal sorumluluk, hesap verebilirlik gibi başlıklar altında toplanan akademik etik ilkeleri aynı zamanda iyi ve saygın bir insan olmanın da ilkeleridir.
Sonuç olarak akademik etik, doğru bilgi üretilmesi açısından önemli olduğu gibi, bilimsel araştırma ve yayınların ve akademik kurumların saygınlığı ve güvenilirliğini korumak açısından da önemlidir. İnsan ve hayvan haklarının korunması açısından önemlidir. Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği açısından önemlidir. Kaynakların daha verimli kullanılması, toplumsal katkı, çevre ve sürdürülebilir kalkınma açısından önemlidir. Akademinin kendi sosyal dokusunu koruması açısından önemlidir. Daha nitelikli ve kaliteli eğitim açısından önemlidir. Akademinin toplum için iyi örnek olması açısından önemlidir.
Akademi, toplumun rol modeli, en iyi örneği olmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, her zaman, örnekler, öğütlerden; uygulamalar da sözlerden daha kıymetlidir.
Eser Hakkında
Akademik Etiği çok farklı açılardan ele alan “Akademik Etik ve Bilim” adlı bu eser, Türk bilim topluluğuna ve Türkçe alanyazına önemli bir katkı sunmaktadır. Kitap, alanında birikim sahibi yazarların katkılarıyla hazırlanmış ve okurlara sunulmuştur.
Büyük gayret ve emekle ortaya çıkan bu kitabın bölüm yazarlarını kutluyorum. Yazarlar, bu eseri hazırlarken mevcut literatürden azami düzeyde yararlanarak mevcut bilgiyi eleştirel bir okuma ile değerlendirdikleri gibi kendi tecrübi bilgi ve edinimleri ışığında özgün yorumlar da yapmışlardır.
Kitabın oluşturulmasında Akademide Etik Derneği koordinasyon sağlayarak; yayınevi ise eserin başarılı bir şekilde hazırlanmasını gerçekleştirerek katkı sağlamışlardır.
Bu kitabın Türk bilim topluluğuna katkıda bulunmasını, entelektüel meraka sahip okuyuculara yararlı olmasını diliyorum.
Eylül, 2023
Prof. Dr. Hasan Seçen
Atatürk Üniversitesi
Erzurum
İçindekiler
Akademik Etik ve Bilim |
|
1.Kısım: Etik ve Akademi |
|
1. Etik ve temel yaklaşımlar |
Dr. Öğr. Üyesi Erdal Yılmaz |
2. Bilim ve etik ilişkisi |
Dr. Öğr. Üyesi Savaş Volkan Genç |
3. Akademik etik |
Dr. Büşra TUNCAY YÜKSEL, Dr. Öğr. Üyesi Okan Arslan |
4. Akademik etiğin tarihsel gelişimi |
Doç. DR. Nurettin Yüzkat |
5. Üniversiteler ve gelişimi |
Dr.Öğr.Üyesi Alp Eren KAYASANDIK |
6. Akademik özgürlük ve üniversite özerkliği |
Prof. Dr. Ali Rıza Erdem |
7. Etik eğitimi |
Doç. Dr. Aysel Güney |
2.Kısım: Akademik Etik İlkeleri |
|
8. Araştırma ve yayın etiği |
Prof. Dr. Berna Tarı Kasnakoğlu |
9. Evrensel akademik etik ilkeleri |
Doç. Dr. Gül Erkol Bayram |
10. Üniversitelerde etik ilkelerin gelişimi |
Doç. Dr. Günce Demir |
11. Akademisyenlik ve Toplumdaki Rolü |
Prof. Dr. Gülgün F. Ünal Şengör |
12. Akademisyenlerin çeşitli rollerine ilişkin etik |
Öğr. Gör. Dr. Ferhat Ünal |
3.Kısım: Bilim Alanlarında Akademik Etik |
|
13. Tıp Bilim Alanı ve Akademik Etik |
Prof. Dr. Kadircan Keskinbora |
14. Mühendislik Bilim Alanı ve Akademik Etik |
Prof. Dr. Zahide Bayer Öztürk |
15. Güzel Sanatlar ve Akademik Etik |
Ferda Meltem Uludağ |
16. Sosyal Bilimler ve Akademik Etik |
Dr. Öğr. Üyesi Burcu Seher Çalıkoğlu |
4.Kısım: Akademik Etikle İlgili Kavramlar |
|
17. Üniversitelerde mobbing |
Doç. Dr. Ahmet Faruk Levent ve Öğr. Üyesi Dr. Duygu Koroncu Özbilen |
18. Üniversitelerde Etik İklim |
Doç. Dr. Yusuf ESMER, Öğr. Gör. Dr. Muhammet Yüksel |
19. Öğrencilik Rolü ve Akademik Etik |
Prof. Feyza Doyran |
20. Etik kurullar ve işlevleri |
Doç.Dr. Mustafa Levent Özgönül |
21. Hukuk ve etik ilişkisi |
Dr. Öğr. Üyesi Serdar Hoş |